ZEVK SARAYI

Chapter 51: 7



Govma ve Bellero arenadan çekilmek zorunda kalınca, Kızıl Dostlar ekibinin hırsı daha da arttı. Karşılarında, turnuvanın başından beri favori gösterilen İntikam Kuzgunları'nın son üyesi kalmıştı. Bu kanatlı rakip, yere bastığı anda kendi Norenda'sını çağırdı. Zeminde beliren parlak beyaz küre, üstünde yassı, disk biçiminde bir platform taşıyordu. Kanatlı rakip tereddüt etmeden Norenda'sına bindi ve müthiş bir hızla havalanarak arenanın etrafında uçmaya başladı.

Daha ilk saniyelerde, kürenin üzerindeki kanallar açıldı ve çevreye hızla beyaz toplar fırlatılmaya koyuldu. Robert, seken toplardan birini son anda atlattı, Normah ise ekibe "Kaçın, hemen pozisyon değiştirin!" diyerek bağırdı. Tersan ve Karnah sağa sola dağılırken, Uhura da Neel'i gönderdi. Mor iplikçiklerini hızla etrafında döndürerek rakibi uyutmak isteyen Neel, tam büyüyü başlatacakken, rastgele fırlatılan bir beyaz topun çarpmasıyla enerjisini kaybetti ve yok oldu. Uhura geri çekilip neler olup bittiğini takip ederken, sahadaki kaos iyice büyüdü.

Tam bu esnada, Tina arenanın merkezine yakın bir noktaya geçti ve elindeki silahı sessizce yukarı kaldırdı. Onunla konuşmak pek mümkün değildi; jestleriyle ne yapacağını belli ediyordu. Tüm dikkatini toplarken, alev gücünü ağır ağır gökyüzüne akıtmaya başladı. Sıcaklık arenayı sararken Sinf, Tina'ya yaklaşıp sessiz bir onayla koruma görevini üstlendi. Tina, diğer elini Karnah'a doğru uzatarak yansıtıcıları ne şekilde yerleştirmesi gerektiğini işaret etti. Karnah, bunu hemen anlayıp iki yansıtıcıyı karşılıklı konuma getirerek alev hattını tam ortalarında kalacak şekilde hazırladı.

Normah, bu düzeni fark edince sürekli manevra yapan Robert'e gözleriyle işaret etti ve sesini yükseltti: "Hemen buraya gel, dostum! Bir planım var!" Robert, asasından yayılan kıvılcımları savuşturarak yanına ulaştı. Normah, kendi Norenda'sı olan fırlatıcıyı göstererek patlayıcı bir bulut üretmeleri gerektiğini belirtti. Robert asasını sımsıkı tutup gri bir sis oluşturabileceğini, içine de ufak bir büyü katabileceğini söyleyince, Normah hızla fırlatıcının depolama haznesi ve nişan düzeneğini hazırladı. Tersan, havada savrulan beyaz toplarla uğraşıyor, güçlü kılıç darbesiyle her birini keserek ya da yön değiştirerek ekibi korumaya çalışıyordu. Sonunda Normah "Hazır!" diye bağırdı ve bir kol hareketiyle sis yüklü büyüyü, Tina'nın havaya akıttığı alev hattına doğru fırlattı.

Gri bulut, alevle birleştiği an patlayıcı bir etkiye dönüştü ve Karnah'ın yansıtıcılarına çarpınca çarpı şeklinde etrafa savrulan kızıl-sis parçacıklarına dönüştü. Dört bir yana uçuşan ateşli tozlar, havada son hızla manevra yapan kanatlı rakibin kanatlarına ve zırhına isabet etti. İntikam Kuzgunları'nın son üyesi, acıyla irkilip kontrolünü kaybetti. Kaçamadığı toplardan biri de neredeyse Robert'in Norenda'sına çarpacakken, telaşla dümen kıran rakip tümüyle dengesini yitirdi ve Norenda'sıyla birlikte yere çakıldı. Sarsıcı bir sessizliğin ardından, onun artık hareket etmediğini gören tribünlerde büyük bir şaşkınlık dalgası yayıldı.

Kızıl Dostlar'ın son hamlesiyle sahada müthiş bir alev ve sis gösterisi yaşandıktan hemen sonra, İntikam Kuzgunları'nın son üyesi de yere çakılarak etkisiz hâle gelmişti. Arenada, ilk birkaç saniyeyi kaplayan derin bir sessizliği, büyük bir şaşkınlık dalgası izledi. Binlerce varlık, turnuvanın en güçlü rakibi sayılan İntikam Kuzgunları'nın yenilgisini gözleriyle görmüş, ellerinde bayraklarıyla kıpırdamadan kalakalmıştı. Sessizliği yırtarcasına yükselen ilk alkışlar, kısa sürede dev bir coşkuya dönüştü. Tribünlerdeki tezahüratlar kulakları sağır edecek kadar kuvvetliydi. Işıklar, parlayan alev tozlarının hâlâ gökyüzünde asılı kaldığı arenada yavaş yavaş sabitlenip, Kızıl Dostlar'ın bulunduğu noktayı aydınlattı. Tersan'ın demir bedeninden sıyrılan küçük kıvılcımlar yere dökülüyor, Karnah'ın yansıtıcıları üzerindeki alev kırıntıları çoktan sönmeye başlıyordu. Normah, kalbi küt küt atarken, neredeyse tüm vücudu ter içinde kalmış bir şekilde ekibine doğru döndü ve zaferin verdiği güvenle gülümsedi. Robert elinde asasını tutarak derin nefesler alıyor, Tina ise sessiz duruşunu bozmadan, hâlâ elindeki silahın alevlerden ısınmış namlusuna bakıyordu. Sinf, Tina'nın yanında durup etrafa göz gezdiriyor, Uhura ise Norenda'sının kaybolmasının ardından yüzünde endişeli bir ifadeyle sahayı tarıyordu. Vingyu, rüzgâr sınıfına özgü zarif kanatlarını hafifçe kapatarak yerdeki sisin arasından bakınıyor, üzerindeki yorgunluğa rağmen zaferin coşkusuyla derin bir soluk alıyordu. Bir an önce yaralanan Govma ve Bellero'yu düşünseler de, aldıkları zafer onları birkaç saniyeliğine dahi olsa rahatlatmıştı.

Tezahüratların giderek artmasıyla birlikte Kızıl Dostlar, hafif sendeleyen adımlarıyla arenanın ortasında toplanmaya başladı. Tersan, dev kılıç formuna döndürdüğü kolunu geri çekerken, yavaşça normal bedenine döndü. Sağlam iradesine rağmen oldukça yorgun görünüyordu. Karnah, ağır adımlarla Tersan'ın yanına gidip sırtına hafifçe dokundu; ikisi de başlarıyla birbirlerine duydukları minnettarlığı ifade ettiler. Robert, Tina'nın yanına yaklaşarak onu onaylarcasına başını salladı ve elini omzuna koydu. Tina tek bir kelime etmedi ama bakışlarındaki hafif tebessüm, içinde biriken sevinci yansıtacak kadar samimiydi. Sinf, kısa bir süreliğine iyileştirme büyüleriyle uğraşmayı kesip, Normah'ın uzattığı ele tutundu; bakışlarından yorgun ama mutlu oldukları belliydi. Uhura, hafif adımlarla grubun etrafında dolanırken Norenda'sının eksikliğini hâlâ hissediyordu. Vingyu da rüzgârın esintisini çağırıp ekibin etrafındaki toz zerreciklerini hafifçe savurarak, "Şükür ki hepimiz ayaktayız," der gibi gülümsedi. Her biri bir an önce Govma ve Bellero'ya ulaşmak istiyor ama zaferin verdiği heyecanı da ruhlarının derinliklerinde hissediyordu.

Bir süre sonra, herkesin beklediği anonsçu, büyülü hoparlörlerin yankılanan sesiyle sahnenin en yüksek noktasına doğru yürüdü. Gür sesiyle havayı doldurdu: "Ve işte… GÜNÜN GALİBİ: KIZIL DOSTLAR!" Bu anonsun hemen ardından patlayan seyirci coşkusu, arenanın duvarlarını sarsacak kadar güçlüydü. Nice zamandır Güneş Turnuvası'nda favori gösterilen, hiç yenilgi almayan İntikam Kuzgunları'nın devrilişi, kimsenin beklentisine sığmayan bir sonuçtu. Bazıları hâlâ şok içinde nefesini tutuyor, bazılarıysa çılgınca alkışlıyor, hatta yeri göğü inletecek şekilde bağırıyordu. Kızıl Dostlar'ın çoğu üyesi de şaşırmış, bu müthiş alkışların tadını çıkaramadan birbirlerine bakıyordu. Normah, "Artık kimse bizi sürgün edemez," diye mırıldandı. Başını az ötedeki kalabalığa çevirip yavaşça gülümsedi. Y.G.K. Akademisi'nde, üzerlerinde karanlık bulutlar gibi gezinen sürgün tehdidi artık geride kalmıştı. Yıllardır kendilerini kanıtlamak için girdikleri bu mücadele, belki de en büyük dönüm noktalarıydı.

Işıklar, arenanın merkezinde Kızıl Dostlar'ı odak alan parlak bir daire hâlinde toplanmaya başlayınca, ekip üyeleri tek tek tribünlere doğru selam vermeye koyuldular. Tersan, kaldırdığı yumruğuyla sesini yükselterek seyircilere içten bir çığlık attı. Karnah, ağır ama gururlu bir jestle kafasını eğdi. Robert, asasını havada ufak bir daire çizerek parlayan bir kıvılcım demeti oluşturdu ve şaşkın yüzlerin üzerine saçtı. Tina sessizce bakışlarını kaldırıp kalabalığın gözlerine baktı; gözlerindeki ışıltı, konuşmasa da her şeyi anlatıyordu. Sinf, hafif bir gülümsemeyle Tina'nın yanı başından ayrılmadan alkışlara başını sallayarak karşılık verdi. Vingyu, kanatlarını usulca açarak havaya küçük bir rüzgâr akımı gönderdi ve tribünlerdeki tezahüratların arasına hafif bir serinlik serpti. Uhura ise yüzündeki endişeyi biraz olsun silebilmek için gergin omuzlarını gevşetti ve hafif bir saygı selamıyla tribünleri selamladı. Kimsesinin beklemediği bu zafer, yıllarca konuşulacak bir hikâyeye dönüşmek üzereydi.

Anonsçu, alkışların biraz dindiği bir anda yine sesini yükseltti. "Bugünlük Güneş Turnuvası burada sona eriyor! Tüm izleyicilere teşekkürler ve unutmayın: Yarın yeni sürprizler, yeni mücadeleler bizleri bekliyor!" Onun bu sözleriyle beraber arenanın tepesindeki büyük ışıkların parlaklığı azalmaya başladı. Sahnede yanan meşaleler ve ışık küreleri yavaşça sönerken, güneşin zaten ufukta kaybolmuş olması atmosferi iyice loş bir hale getirdi. Arada bir çakan son kıvılcımlar, sahadaki tozların arasında gezinip yok olurken, kalabalık tribünlerdeki sesler de yavaş yavaş kısılıyordu. Bazıları hâlâ heyecan içinde tezahürat yapmaya çalışsa da, kapıların açıldığını görenler dışarı doğru yönelmeye başlamıştı.

Kızıl Dostlar, arenanın kenarından, karanlık koridorun girişine doğru yürürken, onları selamlayan görevlilerin ve diğer yarışmacıların bakışlarını hissediyorlardı. Bazıları "Tebrikler," diye fısıldıyor, bazıları ise çekingen ama saygılı bakışlarla kenara çekiliyordu. İntikam Kuzgunları'ndan geriye kalan birkaç kişi ise kaybeden bir takımın moralsizliğiyle göz göze gelmekten kaçınıyordu. Normah, önünden geçen bir görevliden Govma ve Bellero'nun nerede olduğunu sorduğunda, "İyiler, merak etmeyin. Revirde dinleniyorlar," cevabını aldı. Bu bilgi, Kızıl Dostlar'ın içini biraz daha rahatlattı. Onlara gerçekten ihtiyaçları vardı; sonuçta Govma ve Bellero, hem takımın birer parçası hem de ömür boyu dostlarıydı.

Arenanın çıkış koridoru, uzun ve hafif bir sis tabakasıyla kaplıydı. Tavandaki büyülü lambalar, loş mavi bir ışık yayıyor; yollarını bulmalarını sağlıyordu. Birkaç adım sonra, geniş bir salona ulaştılar. Burada, farklı takımlara ait üyeler, arenadaki diğer görevliler ve konuklar toplanmış, zaferleri veya mağlubiyetleri hakkında konuşuyorlardı. Köşede, yenilmiş takımlardan birinin yaralıları için seyyar bir şifa bölmesi kurulmuştu. Bir başka yanda ise, turnuvanın yüksek yetkilileri ve sponsorlar, özel bir localarının etrafında hararetli tartışmalara dalmıştı. Gökyüzü artık tamamen kararmış, dışarıdan hafif bir gece rüzgârı içeri sızarak havayı serinletmişti. Salonun ortasında büyük bir anıt sütun yükseliyordu; Güneş Turnuvası'nda şimdiye dek elde edilen büyük başarıları simgeleyen oymalı taşlardan inşa edilmişti. Her zafer, bu sütunda başka bir hikâye olarak kazılı dururdu.

Sinfeld, "Sanırım asıl kutlama bu salondan bir sonraki büyük salonda yapılacak. Baksana herkes bir yerlere dağılmış gibi," diye fısıldadı. Normah, gözüyle salonun çıkış kapısını işaret ederek cevap verdi: "Evet, kutlama çok daha geniş bir alanda olacak. Arenanın ışıkları neredeyse tamamen kapandı, demek ki günün etkinlikleri bitiyor. Biz de yavaşça oraya doğru geçeriz." Robert, hafifçe gülümseyerek, "İnanabiliyor musunuz, sürgünden kurtulduk. Üstelik öyle bir rakibi yenerek…" diyerek heyecanını paylaşmak istedi. Karnah, "Galiba Akademi'de artık yüzümüze farklı bakacaklar," diye ekleyince, Tersan sıcak bir kahkaha attı. "Farklı bakmak mı? Belki de en iyilerimizle tanışmak için sıraya girerler!" Vingyu, "Bizden öğrenecekleri çok şey var," diye hafifçe kanatlarını kıpırdattı. Uhura, yine dalgın bir ifadeyle ayaklarıyla yere hafifçe vurdu. "Bellero ve Govma'nın da bu kutlamada yanımızda olmalarını isterdim. En kısa sürede yanlarına gidelim," dedi. Herkes, Uhura'nın söylediklerinde hemfikirdi ama önce galibiyetlerinin resmen kutlanması için hazırlanmış törene göz atacaklardı.

Salondan çıkarken, onları tanıyan ya da yeni merak edip yanlarına gelen birçok kişi durduruyor, kimisi el sıkışıyor, kimisi "Nasıl başardınız?" diye sorular soruyor, kimisi de sadece şaşkınlıkla bakmakla yetiniyordu. Turnuva sunum görevlilerinden biri, "Lütfen şu tarafa, kutlama salonuna alalım sizi," diyerek onları düzgün giyimli bir elçiyle tanıştırdı. Elçi, uzun cübbesi ve yakasında Güneş Turnuvası arması olan saygın biriydi. "Sizinle tanışmak benim için bir onur," dedi hafif bir reveransla. "Bu geceki kutlama organizasyonunda, özellikle Kızıl Dostlar'ın onuruna birkaç sürpriz planladık. Dilerseniz hemen geçebiliriz. Tören başlamak üzere." Ekip birbirinin yüzüne bakarak hafif tebessümlerle onayladı. Yorgundular, ama bu özel onur törenini de kaçırmak istemiyorlardı.

Büyük salona ilerlerken, yolun kenarlarında turnuvanın diğer takım üyeleri, medya görevlileri ve meraklı izleyiciler toplanmıştı. Bazıları, "Kızıl Dostlar geliyor!" diye sesleniyor, bazıları da kadehlerini havaya kaldırarak selam veriyordu. Ne de olsa bu sonuç, bir bakıma tüm turnuvanın gidişatını değiştirmişti. Y.G.K. Akademisi'nden sürgün edilmek şöyle dursun, artık neredeyse kahramanlar gibi görülüyorlardı. Kalın sütunlarla süslenmiş antreden geçtiklerinde, içerideki parlak ışıklar gözlerini bir an için kamaştırdı. Gösterişli avizeler ve duvarlardaki sihirli meşaleler, salonun içine sıcak bir aydınlık yayıyordu. Kanepeler, masalar ve çeşitli atıştırmalıklar, şimdiden ekipleri ağırlamak için hazırlanmış görünüyordu. Loş koridorlardan sonra böylesine ışıl ışıl bir yerde olmak, her birinin yorgunluğunu bir nebze olsun azaltıyordu.

Normah bir köşede durarak ekibini kısaca süzdü. Tersan hâlâ belinde hafif bir ağrıyla kenarda dikilse de yüzünde gülümseme eksik olmuyor; Karnah, elindeki ufak bir kırığı ince ince kontrol ediyordu ama suratına yerleşen bir rahatlama ifadesi vardı. Robert, asasıyla ara ara ufak ışık oyunları yapıp ortalığı renklendiriyor, etraftaki havayı neşelendiriyordu. Tina, sessizliğiyle ama dimdik duruşuyla ortamın dikkati çeken isimlerinden biri olmaya devam ediyordu; ne zaman göz göze gelseler, onu alev alev yanan bir irade olarak görüp biraz şaşırıyorlardı. Sinf, Tina'nın yakınında gezinip arada bir arkadaşlarına minik iyileştirme dokunuşları yapıyordu. Uhura ise aklının bir köşesinde hep Govma ve Bellero'yla birlikte revirde olma isteğini tutuyor, ama yine de diğerlerine ayak uydurmak için salondan ayrılmıyordu. Vingyu, hafifçe çırptığı kanatlarıyla yorgun kaslarını rahatlatmaya çalışırken, "Arenada rüzgârın alevle birleşmesi ne kadar görkemliydi, değil mi?" diye mırıldandı. Aralarındaki dostluk ve dayanışma, belki de bu zaferin en önemli unsuru olmuştu. Bugün sadece İntikam Kuzgunları'nı yenmediler; kendilerine olan inançlarını da kat kat büyüttüler.

Salonun bir ucunda, turnuva komitesinden gelen yetkililerden biri kısa bir konuşma yaptı; kulak misafiri olan Robert, "Kutlamalar şu anda henüz başlamadı ama hazırlıklar tamamlanmak üzere. Yakında müzik ve diğer sunumlar devreye girecek," ifadelerini duyunca ekibe döndü ve hafif bir gülümsemeyle başını salladı. Gerçekten de salonda yavaş yavaş bir hareketlilik başlamış, müzisyenlerin enstrümanları akort ettiği sesler duyulmaya başlamıştı. Öte yandan baharatlı kokular ve tatlı aromaları, masaların üzerinden hafif bir rüzgârla yayılıyordu. Kızıl Dostlar, geceyi nerede sonlandıracaklarını düşündükçe, aynı anda hem rahatlama hem de bitkinlik hissediyorlardı. Üst üste gelen zorlu maçlar, müthiş bir strateji savaşı, her üyenin kendi Norenda'sını kullanış şekli, bütün bunlar insanı hem bedenen hem de zihnen tüketiyordu. Ancak en azından geceyi güzel bir kutlamayla sonlandırabileceklerinin farkında olmaları, çektikleri tüm zorluklara değmiş gibi hissettiriyordu.

Birkaç dakika içinde anonsçu da salona girdi. Bu defa mikrofonu veya büyülü hoparlörleri yoktu, fakat karakteristik sesiyle herkesi kendine çekecek kadar etkiliydi. "Sevgili savaşçılar, değerli konuklar!" diye salonun ortasında seslendi. "Bugünlük Güneş Turnuvası'nın resmi bölümü arenada sona erdi. Ancak buradaki kutlama henüz başlamadı! Hepinizi kısa bir süre sonra burada, büyük kutlama programında görmek isteriz. Turnuvanın zaferlerini paylaşmak, yeni dostluklar kurmak ve belki de kaybedilenlere 'yine görüşmek üzere' demek için mükemmel bir fırsat!" Bu sözler üzerine salonda fısıltılar, kıkırdamalar ve tatlı bir heyecan atmosferi belirdi. Bazıları abartılı bir saygıyla Kızıl Dostlar'ın yanından geçerek onlarla tanışmak isterken, bazıları da yeni sürprizlerin peşindeymiş gibi görünüyor, salonun kapılarını kolaçan ediyordu.

Normah, Tersan ve Robert ile bakışarak hafifçe gülümserken, "Hadi, görünüyor ki bu gece uzun olacak," diye fısıldadı. Tersan, "Ben yine de reviri görmeden rahat edemeyeceğim. Belki Govma ve Bellero'ya göz kulak olmak için kısa bir ziyaret yapar, sonra da kutlamaya katılırız," dedi. Karnah da buna eşlik edercesine "Dediğin gibi yapalım, en azından ikisini kontrol etmemiz şart," diye onayladı. Tina, belli belirsiz bir el hareketiyle "Ben de gelirim," der gibi bir işaret yaptı. Sinf, "Zaten şifa büyüm gerekli olabilir. Hadi, hep birlikte gidelim," diye ekledi. Uhura ise kararsızca başını sağa sola çevirip "Ama şu onur töreni…" diye mırıldanacak gibi olduysa da, sonunda hepsi de aynı karara varmış gibiydi. Vingyu da kanatlarını tek hamlede toparlayıp, "Evet, önce dostlarımız," diyerek onlara katıldı. Kutlamalar her türlü birkaç saat sürecek, şimdilik birkaç dakikalığına reviri ziyaret etmek en iyi seçenekti.

Salonun ışıkları biraz daha yükselmiş, duvarlarda asılı duran bayraklar ve flamalar daha da göz alıcı bir hale gelmişti. Yavaş yavaş toplanan kalabalık, ortadaki boş alanı dans veya müzik gösterisi için hazır bırakıyordu. Arka taraftaki birkaç kapıdan, ikram için hazırlanan süslü tepsiler uzatılıyordu. Bazı masalarda bal rengi içecekler, egzotik meyveler ve tuhaf görünüşlü hamur işlerinden atıştırmalıklar sıralanmıştı. Herkes, neredeyse gün boyu arenada yaşanan tehlikeli ve yorucu mücadeleleri geride bırakıp, şimdi fevkalade bir akşamın tadına varma beklentisine girmişti. Kızıl Dostlar, bu coşkunun içinde kendilerinin de özel bir yere sahip olduğunu hissedebiliyordu. Daha önce asla böylesine büyük bir kalabalığın ortasında ilgiyi üzerlerinde hissetmemişlerdi.

Tam bu sırada, anonsçu bir kez daha salonun ortasına doğru ilerledi ve toplanan konuklara seslendi. "Kıymetli konuklar, bu gece Güneş Turnuvası'nın ilk gün kutlamaları yapılacak. Lütfen bir süre daha sabredin, çünkü birkaç dakika içinde gösterilerimiz başlayacak, ardından Turnuva Komitesi'nin kısa bir konuşması olacak ve en sonunda özgürce hepimiz bu büyük zaferleri kutlayacağız!" Onun bu sözleriyle sevinçli alkışlar duyuldu. Dileyenler masalardan atıştırmalık alıyor, bazıları çoktan müzisyenlerle konuşmaya girişmişti. Gri saçlı bir ozan, elindeki tılsımlı telli çalgıyı akortluyor, yanında duran iki perküsyon ustası ise el hareketleriyle ritim denemeleri yapıyordu.

Kızıl Dostlar, hâlâ salonda durup ne yapacaklarına karar veriyordu. Bir yandan gözleri "exit" tabelası yazan geniş kapıya takılmıştı, diğer yandan da "Biraz kalıp en azından bir teşekkür konuşması yapmalı mıyız?" diye içlerinden geçirdiler. Bu kararsızlığın ortasında, kalabalıktan sıyrılan Akademi'deki birkaç genç öğrenci, heyecanla yanlarına koştu. "Lütfen, bize birkaç taktik anlatır mısınız? O alevleri havada patlatma işini nasıl başardınız?" diye sormaya başladılar. Robert, Normah ve Tersan, birbirlerine bakarak hafifçe gülümsedi. Zaten Güneş Turnuvası'nın doğasında bu vardı: Kazananlar, meraklı gözlerin odağı olur, onların yolundan gitmek isteyenlere ilham kaynağı hâline gelirdi. Kendi Akademi'nde sürgün tehlikesiyle buraya gelen bu ekip, şimdi gençlerin pırıl pırıl gözlerinde birer efsaneye dönüşmeye başlamıştı.

Normah, öğrencilerin omzuna hafifçe dokunarak, "Az sonra burada kalırsanız muhtemelen birçok sürpriz daha olacak. Bizim de ufak bir işimiz var, ama sonra tekrar görüşürüz," dedi. Elbette reviri ziyaret niyetini anlatmak istemiyordu. Tersan, hafifçe gülümseyip "Devamı gelecek," dedi. Robert, "Yarın öbür gün Akademi'de de anlatacak çok hikâyemiz olur," diye ekledi. Vingyu da gençlere göz kırparak "Rüzgâr ve ateş birlikte dans ettiğinde her şey mümkün," diyerek onları daha da heyecanlandırdı. Böylece, bir an için Kızıl Dostlar'la sohbet etme fırsatı bulan genç öğrenciler, heyecanlarını yarına saklayarak geri çekildi.

Salonun yavaş yavaş kalabalıklaşması, müzik enstrümanlarının son hazırlıkları ve ışıkların daha gösterişli hâle gelmesi, kutlamanın başlamak üzere olduğunu herkese hissettiriyordu. Tavandaki büyülü kubbe üzerinde, yıldızlar ve gezegenler dönüyormuş gibi duran bir projeksiyon da yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Sanki gökyüzünün büyülü bir kopyası, salonun tavanında akıyordu. Bu manzarayı görenler, başlarını kaldırıp hayranlıkla izliyordu. Tüm bu gösteri, zaferin ve kutlamanın gerçekten unutulmaz olması için tasarlanmışa benziyordu.

Tam da müzisyenlerin bir ön ritim tutturmaya başladığı sırada, Kızıl Dostlar ekibi son bir bakışta salondaki atmosferi içine çekti. Gözlerindeki o kararlılık, yerini tatlı bir rahatlamaya bırakıyordu. Ne de olsa zorlu bir günü geride bırakmış, Akademi'de sürgün edilme tehlikesinden kurtulmuş ve herkesin saygısını kazanmışlardı. Dışarıda ise gecenin karanlığında, arenanın büyük kapılarına açılan koridorun sonunda onları bekleyen başka bir görev vardı: Govma ve Bellero'yu kontrol etmek, birlikte zaferin tadını çıkarmak. Daha sonra, bu salona tekrar dönüp kutlamanın en coşkulu anlarına katılacaklardı.

Salonun ortasında beliren anonsçu, bir kez daha sesini yükselterek sanki tam da onların kulağına fısıldarcasına "Değerli konuklar, çok az kaldı. Birazdan ışıkları kısacağız ve sürpriz gösterilere geçeceğiz. Hazırlanın, Güneş Turnuvası'nın ilk günü biterken asıl şölen şimdi başlıyor!" dedi. Bu sözlerle birlikte salonun tavanındaki yıldız projeksiyonu yavaşça hareketlendi, perde perde renkler değişti ve müzisyenler ilk tınıları çalmaya başladı. Kızıl Dostlar, kapıya yönelirken, arkalarında bıraktıkları bütün o ışıltı ve merak dolu bakışların farkındaydı. Yarın birçok şey konuşulacaktı, birçok kapı da aralanacaktı. Ama şimdilik, yolun geri kalanında bu zaferin tadını çıkarmanın ve değerli dostlarıyla birlikte olmanın vakti gelmişti. Kutlamaların resmen başlaması için anbean geri sayıma geçilen bu gece, belki de onların kaderini tamamen değiştirecek bir sürecin kapısını aralıyordu.


Tip: You can use left, right, A and D keyboard keys to browse between chapters.