ZEVK SARAYI

Chapter 58: 5



Kadın, zarif bir hareketle kollarını kaldırdı ve üzerinde taşıdığı büyülü kıyafet, rüzgârla birlikte hafifçe dalgalanmaya başladı. Büyüye benzeyen bir enerjiyle dans ediyordu. Her hareketi, ışıkla süslenmiş bir hikâye anlatıyor gibiydi. Bedenini yavaşça döndürerek dans etmeye başladı; ilk başta ağır ve zarif adımlarla, ardından ritimle birlikte hareketleri hızlandı, sonra tekrar yavaşladı.

Dans ettikçe, ellerinden yayılan altın rengi toz parçacıkları, havada öpücükler gibi dağılıyordu. Bu büyülü öpücükler, sahnenin önündeki seyircilerin üzerine doğru süzüldü. Ön sırada oturanlar, bu ışıklı tozları yakalamak için ellerini havaya kaldırıyor, bazıları eline bir parça alıp büyük bir heyecanla diğerlerine gösteriyordu. Eric, kalabalığın bu denli etkilenmesine şaşırmıştı. Bu sadece bir dans değil, izleyicileri içine çeken büyülü bir ritüeldi.

Kadın, bir süre dans ettikten sonra elini göğsüne götürdü ve üzerindeki beyaz kristali yavaşça çıkardı. Kristali havada süzülen bir hareketle etrafında döndürmeye başladı. Beyaz taş, ışığı kırarak havada parlayan halkalar oluşturuyor, etrafındaki izleyicileri tamamen büyülüyordu. Onu ileriye fırlatıp, zarif bir hareketle geri çekti.

Bu sırada müzik hızlandı. Kadın, elini havaya kaldırarak ışık kemerini ortaya çıkardı. Kristali havaya fırlattı, ardından kemeri etrafında döndürerek onu yakalamaya çalışıyormuş gibi yaptı. Hareketleri o kadar akıcıydı ki, kristalin ve kemerin dans ettiği hissine kapılmamak imkânsızdı.

Birkaç hamlede, ışık kemeriyle kristale vurdu. Kristal, havada hızla dönerek etrafında parlayan mavi ve altın renklerde enerji halkaları oluşturdu. Bu gösteri, giderek daha karmaşık bir hale geldi; bazen kristali kemerle yakalıyormuş gibi yapıyor, bazen onu iterek havada süzülen halkalar yaratıyordu.

Kadının hareketleri sırasında eteği hafifçe savrulduğunda, bacaklarının bir bölümü ortaya çıktı. Bunun ardından arenada kısa bir uğultu oldu; çünkü o andaki zarafet, gücün ve estetiğin birleştiği bir ana dönüşmüştü.

Gösteri devam ettikçe, herkes gözlerini kadından ayıramıyordu. Büyünün, ışığın ve müziğin birleştiği bu performans, izleyicileri farklı bir dünyaya götürmüştü. Sonunda, kadın hareketlerini yavaşlatarak gösterisini tamamladı.

Müzik sona erdiğinde, arenada birkaç saniyelik bir sessizlik oldu. Ardından, seyirciler büyük bir coşkuyla alkışlamaya başladı. Sunucu, gülümseyerek ileri çıktı ve kollarını açarak bağırdı.

"İşte, muhteşem bir açılış! Zhiralılara tekrar teşekkür ediyoruz! Şimdi, gecemiz asıl etkinliklerle devam edecek!"

Eric, olanları izlerken kendi kendine düşündü. Bu gösteri sadece bir başlangıçtı. Peki, gerçekten de sıradan bir eğlence miydi? Yoksa, bunun altında daha büyük bir anlam mı yatıyordu?

Kadın, dansını tamamladıktan sonra zarif bir hareketle ellerini göğsüne götürdü ve gözlerini bir anlık kapattı. Etrafındaki ışıklar hafifçe titreşirken, yavaşça geri çekildi ve geldiği gibi, arenanın ortasında açılan büyülü deliğe doğru süzüldü. O giderek aşağı çekilirken, zemin tekrar kapanarak büyülü tozlarını geride bıraktı. Seyirciler nefeslerini tutmuş, bir sanatçının perdeyi kapattığı son anı izler gibi gözlerini ondan ayırmadan uğurluyorlardı.

O an arenada bir değişim başladı. Zemin, bir anda tüm ışıklarını kaybederek siyaha büründü. Adeta dipsiz bir boşluk gibi görünen bu yeni yüzey, her şeyi içine çekecek bir uçurum hissi yaratıyordu. Arenanın köşelerinde titreşen büyülü enstrümanlar, birer birer kayboldu. Ortam sessizleşti. Ama bu sessizlik, kısa sürede yerini bir enerji dalgasına bırakacaktı.

Tam o sırada, gökyüzünden muazzam bir ışık seli akmaya başladı. Bu, süpernova patlamasına benzeyen büyülü bir ışık yağmuruydu. Gökyüzünden süzülen ak beyaz, bazen gümüşümsü ışık huzmeleri, farklı şekillerde kar gibi düşüyordu. Ancak bu, sıradan bir kar yağışı değildi. Her bir ışık tanesi, düştüğü noktada parlayarak büyülü bir dalga yaratıyor, izleyicilerin gözlerini kamaştırıyordu.

Sunucu coşkulu sesiyle bağırdı, "İşte şimdi bir Veradon karşılaması geliyor!"

Seyircilerden büyük bir alkış koptu. Arenanın zifiri siyah yüzeyi, birkaç saniyeliğine tamamen beyaz, devasa bir topa dönüştü. Göz alıcı ışıklar, zeminin her noktasına yayıldı, sanki arenanın kendisi bir yıldız gibi parlıyordu. Tam bu sırada, yukarıdan süzülen büyüleyici bir varlık belirdi.

Bu varlık, beyazla sarı arasında değişen, göz kamaştırıcı bir ışıkla parlayan tek kanatlı bir figürdü. Kanadı, kuyruklu yıldızın gökyüzünde bıraktığı iz gibi arkasında uzun bir ışık yolu bırakıyordu. Hafifçe dönerek aşağı süzüldü, bir meleksi varlık hissi uyandırıyordu ama varoluşu çok daha mistikti.

Bu sırada beyaz topa dönüşmüş olan arena zemini, yukarıdan gelen ışık tozlarıyla birleşerek dalgalanmaya başladı. Tozlar, havada yoğunlaşıyor, spiral biçimde toplanıyor, bir güç kaynağı gibi şekilleniyordu. Eric'in yanındaki varlıklar sürekli bir şeyler mırıldanıyordu. Sağında oturan tüylü varlık, elini göğsüne koyarak neredeyse bir dua ediyormuş gibi görünüyordu. Solundaki yeşil kapüşonlu küçük kafalı varlık, ara sıra Eric'e bir şeyler söylüyordu ama Eric, gözlerini sahneden ayıramıyordu. Sadece arada bir başını sallayarak onları duyduğunu hissettirdi.

Toplanan ışık, yavaşça yukarıya doğru hareket etmeye başladı. Tek kanatlı varlığa yöneldi ve aniden büyük bir hızla ona çarptı. O an arenada göz kamaştırıcı bir ışık patlaması yaşandı. Tüm alan, saf beyaz ışıkla kaplandı, izleyiciler gözlerini kırpıştırarak elleriyle gölge yapmaya çalıştı. Ama patlama bir anda durdu ve ışıklar havaya doğru süzülerek aniden yok oldu.

Sunucu, patlamanın ardından sesi yankılanarak bağırdı. "İşte Veradon usulü karşılaşma! Ve şimdi gölge maçlarına geçmek için hazırız! Lütfen tarafınızı seçmeye hazırlanın!"

Birden arenanın yuvarlak zemininin karşıt yönlerinde, yerden büyük kavisli kapılar yükselmeye başladı. Alt kısımları düz, üst kısımları ise oval olan bu devasa kapılar, sahnenin iki yanına aniden yerleşti. Büyüyle işlenmiş semboller kapılar üzerinde titreşiyordu.

Sunucu, sesini daha da yükselterek devam etti. "Bu gecenin en kıymetli gösterilerinden birine hazır olun! Çünkü bu bir yarı final müsabakası niteliğinde olacak! Karşınızda…"

Kapılar aniden büyük bir güçle açıldı. İlk kapıdan dışarı, ateşle işlenmiş bir siluet belirdi. Portakal rengi ile kan kırmızısı arasında değişen, yanıyormuş gibi parlayan, devasa bir varlık.

"Kızıl Pençe!" diye haykırdı sunucu.

Arenanın içindeki seyircilerden çığlıklar yükseldi. "Kızıl Pençe! Kızıl Pençe!" diye bağıran bazı gruplar, arenanın köşelerinde toplandı. Bu varlık, efsanevi bir savaşçıydı.

Kızıl Pençe, kanatlarını açtığında, devasa bir gölge formu yaydı. Tüm vücudu gölge formunda olduğu için fiziksel olarak dokunulamazdı ama gerçek gibi görünüyordu. Kanatlarının üzerinde, yanıyormuş gibi görünen yüzlerce alev noktası titriyordu. Onun her hareketi, etrafına ateş dalgaları yayarak arenanın enerjisini değiştirdi. Gölgelerin arasından süzülen bir haykırış attığında, arenanın zemini sarsıldı, ve izleyicilerden bazıları korkuyla geriye çekildi.

Sunucu, diğer kapıya doğru döndü ve sesi titreyerek bağırdı.

"Karşısında ise… Mordanmua!"

Diğer kapı açıldığında, mor ve yeşilin birbiriyle dans ettiği, tuhaf ama görkemli bir varlık ortaya çıktı.

Mordanmua, üç ayaklıydı. Gövdesi geniş ve kaslıydı ama üst kısmı oldukça zarifti. Arkasında yalnızca yarısı olan tek bir kanat taşıyordu, ama bu eksiklik ona ağırlık kazandırmıyordu. Vücudunun etrafında titreşen büyü halkaları, onun gölge varlıkların en eski soylarından birine ait olduğunu gösteriyordu.

Arenadaki seyirciler bir anlık sessizliğe büründü. Mordanmua'nın adı anıldığında, birçok kişi hafifçe geriye çekildi. O, Kızıl Pençe kadar gösterişli olmasa da, asıl gücü sessizliğindeydi.

Sunucu, bir anlık duraksamadan sonra devam etti. "Kızıl Pençe, gölge savaşlarının efsanevi alev lordlarından biri! Onun hızı ve gölge ateşi, rakiplerini yakalamadan önce yok eder! Ve karşısındaki, Mordanmua! Savaş stratejilerinin ustası, yüzyıllardır yenilmemiş bir gölge sanatçısı!"

Eric, nefesini tutmuştu. Bu, sadece bir eğlence karşılaşması değil, Veradon'un en büyük gölge maçlarından biri olacaktı. Etrafındaki kalabalık yerinde duramıyordu, bahisçiler rakiplerini seçmeye başlamıştı. Arenada yükselen büyülü ışıklar, savaşa hazırlanan iki figürü gölgeler içinden aydınlatıyordu.

İki devasa varlık, birbirine bakarken arenanın enerjisi değişmeye başladı. Gölgeler dans ediyor, büyüler titreşiyordu.

Ve dövüş, başlamak üzereydi.

Arenada yankılanan tezahüratlar, heyecanlı bağırışlar ve bahisçilerin telaşı, aniden derin bir sessizliğe gömüldü. Susturma büyüsü yapılmıştı. Büyü, soğuk ve keskin bir dalga gibi arenayı kapladı, izleyicilerin seslerini keserken sadece savaş alanında yankılanacak olan hamlelere odaklanmalarını sağladı. Bir anlığına zaman durmuş gibiydi. Sadece varlıkların hareketleri ve nefesleri vardı.

Ansızın, havada bir enerji yoğunlaşması oluştu. Arenanın yukarısından gelen şiddetli bir jet ışını, sahayı anlık olarak aydınlattı ve karşılaşma başladı!

İlk hareketi yapan Kızıl Pençe oldu. Devasa kanatlarını hızla açarak havaya yükseldi. Gövdesinden yayılan kan kırmızısı ve turuncu ışıklar, gölge formundaki bedenini alevle bütünleşmiş bir varlığa dönüştürdü. Ağzını genişçe açtı ve alevleri serbest bıraktı! Sıcaklık arenayı titretecek kadar yoğunlaştı, zemin ve atmosfer adeta titremeye başladı.

Ancak, Mordanmua çok daha farklı bir savaşçıydı. Tek kanadını zarifçe hareket ettirerek havada kıvrıldı, bedenini geriye attı ve aniden elinde kristalize, plazmatik bir opak turuncu kılıç belirdi. Kılıç, büyülü bir ışık gibi titriyor, karanlıkta turuncu yansımalar oluşturuyordu. Alevlerin içinden hızla geçerken, kılıcını yukarı kaldırdı, ve alevleri parçalayarak Kızıl Pençe'nin altına hızla süzüldü.

Bu sırada Kızıl Pençe, alevlerini sıkıştırmaya devam etti. Havada hareket eden bir şerit gibi daralttı, sonunda bu alev hattı, onun kanadıyla tuttuğu bir kılıç halini aldı. Kanat alevle buluştu, ve ejderha artık devasa bir alev kılıcı taşıyor gibi görünüyordu.

İki figür, havada karşı karşıya geldiklerinde gölge ve ateşin savaşı başlamıştı. Göz açıp kapayıncaya kadar birbirlerine saldırdılar.

Eric, susturma büyüsü etkisindeyken bile yanında oturanların heyecanını hissedebiliyordu. Minik tüylü varlık, pençelerini sıkmıştı, yanında oturan küçük kafalı varlık ise sabırsızca hareket ediyordu.

Yanındakilerden biri, büyü bozulmadan hemen önce ona sormuştu:

"Peki, senin tarafın hangisi?"

Eric, kısa bir süre düşünmüş ve hafifçe gülümseyerek yanıt vermişti.

"Ejderhaları sevdiğim için Kızıl Pençe."

Minik varlık başını salladı. "Güçlü bir tercih ama Mordanmua'nın taktiklerine dikkat et!"

Eric gözlerini sahneden ayırmadan hafifçe gülümseyerek başını salladı. "Göreceğiz."

Havadaki mücadele gittikçe hız kazandı. Mordanmua, aniden kanadını hızla Kızıl Pençe'nin sol kanadına vurdu! Ejderha hafifçe yana savruldu, ve tam dengeyi yeniden kazanmak üzereyken Mordanmua diğer kanadına da vurmak için tekrar döndü.

Ama Kızıl Pençe, ani bir kafa hareketiyle manevrasını bozdu ve kanadına bağlı olan alev kılıcını Mordanmua'nın sol tarafına sapladı!

Bu hareketle arenada inanılmaz bir ışık dalgalanması yaşandı! Alevler çarpışırken izleyiciler, çığlıklar atarak tezahürat yapıyordu. Kızıl Pençe, alevini bir silah gibi kullanarak rakibinin vücuduna baskı yapmaya çalışıyordu, ancak Mordanmua, kendi kristalize kılıcını bu ateşe karşı kaldırdı.

İki figür, havada kilitlenmiş gibiydi. Alev kılıcı ile plazmatik kılıç, ortada birleşmiş, gökyüzüne dalgalar halinde enerji yayıyordu.

Bu güç savaşı bir süre devam ettikten sonra, ikisi de hafifçe geri çekildi. Birbirlerine bakarak, rakiplerini analiz ettiler. Sadece birkaç saniyelik bir duraksama, ardından tekrar alev dansı başladı.

Kızıl Pençe, hızla yukarı yükseldi. Ejderha dikey olarak fırlayarak havaya süzüldü, ardından bütün bedeniyle aşağı doğru düşmeye başladı. Bunu yaparken arenanın yüzeyini tamamen kavuracak bir saldırı başlatıyordu.

Mordanmua, hızla kaçmak zorundaydı! Göz açıp kapayıncaya kadar seyirci alanına doğru uçtu, ve birkaç saniye içinde tekrar yükselerek yeniden savaş alanına döndü.

Tam bu sırada Kızıl Pençe yere yaklaşıyordu!

Ama Mordanmua hızla yan tarafa süzüldü, ejderhanın üzerindeki baskıyı artırmak için, Kızıl Pençe'nin tam üzerinden yükseldi!

Bu hareket, ejderhayı düz pozisyonda uçmaya zorladı.

Mordanmua, bir süre Kızıl Pençe'nin sırtında durarak sanki onun efendisiymiş gibi bir pozisyon aldı. Ejderha, onun ağırlığını hissediyor ama kendini atamıyordu.

Sonunda, Kızıl Pençe, alev şeridi kılıcını yukarıya savurdu ve Mordanmua'yı sırtından düşürmeye çalıştı.

Ama Mordanmua, kesin bir hamleyle kılıcını aşağı doğru indirdi, ve alev hattını ortadan ikiye böldü!

Kızıl Pençe'nin alev silahı, havada bir anda kesildi.

Tam o sırada, Mordanmua'nın yarı kanadından mor bir jet izi yayıldı.

Bu jet izi, onun bedenini saran bir enerji dalgası gibiydi, ve altındaki ejderhayı tüm gücüyle arenanın zeminine mıhladı!

Kızıl Pençe, tüm bedeniyle yere çakılırken, izleyicilerden çılgınca çığlıklar yükseldi!

Mordanmua, kılıcını kaldırdı ve kesin bir sonuca ulaşmak için aşağı indirdi.

Ejderhanın kafasına doğru gelen kılıç, arenanın enerjisini sarsıyordu.

Bu hamle, herkesin nefesini tuttuğu bir an oldu.

Tezahüratlar havayı doldururken, gölge maçının sonucu, herkesin gözlerinin önünde beliriyordu.

Eric, arenanın zeminine çakılan Kızıl Pençe'yi izlerken bir an nefesini tuttu. Mordanmua'nın kılıcı, ejderhanın kafasına inerken, arenada yankılanan tezahüratlar, seyircilerin heyecan dolu çığlıklarıyla birleşerek havayı titretiyordu. Bu an, bir dövüşün son vuruşu değil, bir sanat eserinin final fırça darbesi gibiydi. Gölgeler ve alevler çarpışarak arenanın atmosferine son bir enerji dalgası yayarken, Eric etrafındakilere dönerek başını salladı ve hayranlıkla gülümsedi.

"Vay be... Bu çok iyiydi."

Yanında oturan tüylü varlık, ona heyecanla baktı ve kısık bir sesle, "Bu gece gördüğümüz en iyi dövüşlerden biri olabilir. Kızıl Pençe güçlüydü, ama Mordanmua… O tam bir strateji ustası." diye mırıldandı.

Sol tarafında oturan, yeşil kapüşonlu küçük kafalı varlık, hızlı hızlı konuşmaya başladı. "Daha önce böyle bir final görmemiştim!" diyerek ellerini heyecanla havaya kaldırdı. "Mordanmua'nın son manevrası kesinlikle ustaca bir hamleydi! Tam zamanında, tam olması gerektiği gibi!"

Eric, gözlerini sahneden ayırmadan başını salladı. Bu gösteri sadece bir dövüş değildi; gücün, zekânın ve sanatsal bir performansın birleştiği bir anıydı.

Arenada etkinlikler devam etti. Sunucu birkaç anons yaparak başka dövüşçüleri ve gösterileri tanıttı. Ancak, herkesin aklında o son an kalmıştı: Kızıl Pençe'nin yere çakılışı ve Mordanmua'nın muhteşem final hamlesi.

Eric, gece ilerlerken kendini hafifçe arkaya yasladı. Etkinlikler birer birer sona erdi. Arenadaki varlıklar yavaş yavaş yerlerinden kalkmaya başladı, ama herkesin üzerinde hala o büyüleyici atmosferin etkisi vardı.

Yavaşça oturduğu yerden kalkarak, kalabalığın arasına karıştı. Arenanın büyük çıkış kapılarına doğru ilerlerken, etraftaki pazarların kapanmaya başladığını fark etti. Gökyüzünde, Veradon'un karakteristik büyülü ışıkları hala dans ediyordu, ama artık daha sönüktü.

Sokaklara adım attığında, gece rüzgarı yüzüne hafifçe çarptı. Hava hâlâ arenanın enerjisini taşıyordu. Uzaktan, limandan gelen hafif sesler duyulabiliyordu. Fenrir Denizi'nin kıyısındaki dalgaların usulca çarpan sesi, gecenin derinliğinde yankılanıyordu.

Eric, yavaş adımlarla Tsina Sokağı'na doğru ilerlemeye başladı. Arenadan ayrılan birçok kişi, hala etkinlik hakkında konuşuyordu. Bazıları bahislerini tartışıyor, bazıları dövüşçülerin teknikleri hakkında hararetli yorumlar yapıyordu. Bazı küçük gruplar, büyü tozlarıyla oyun oynayarak yollarına devam ediyordu.

Eric, ellerini cebine koyarak yürümeye devam etti. Zihni, arenada yaşananları sindirmekle meşguldü. Veradon, her zaman yeni sürprizler sunuyordu. Bugün gördüğü dövüş, sadece bir eğlence miydi, yoksa bundan daha fazlası mıydı?


Tip: You can use left, right, A and D keyboard keys to browse between chapters.